top of page

İSLAM MEDENİYETİNDE HAT, TEZHİP,EBRU VE MİNYATÜR

Hat, yazı yazma sanatıdır. İslam medeniyetinde Arap harfleriyle güzel yazı yazma sanatı hüsnühat olarak adlandırılır. Bu sanat dalının ustalarına hattat denilir. İslam dünyasında hat sanatının temelleri Hz. Peygambere indirilen ayetlerin yazıya geçirilmesiyle atılmıştır. Zaman içinde yazı alanında estetik anlayış gelişmiş, böylece hüsnühat sanatı doğmuştur. Emeviler ve Abbasiler zamanında gelişme gösteren hüsnühat sanatı, özellikle Osmanlılarla zirveye ulaşmıştır. Osmanlılar Döneminde Şeyh Hamdullah (öl. 1520), Ahmet Karahisari (öl. 1556), Hafız Osman (öl. 1698) gibi büyük hat sanatçıları yetişmiştir. Müslümanlar hüsnühat sanatını Kur’an-ı Kerim ve hadislerin yazımının yanı sıra levhalarda ve süslemelerde de kullanmışlardır. Özellikle camilerin duvarlarını Allah, Muhammed yazılarıyla, dört halifenin adlarıyla, Ayete’l-Kürsi ve esmayıhüsna ile süslemişlerdir.

Tezhip, altın yaldız ve boya ile yapılan süsleme sanatıdır. Bu sanat dalı daha çok Kur’an-ı Kerim’in ve el yazması kitapların süslenmesinde kullanılmıştır. Çeşitli desen ve motiflerle yapılan tezhipte canlı figürlere yer verilmemiştir. Tezhip ustaları kitaplardaki konu başlıklarını, sayfa kenarlarını, satır aralarındaki boşlukları süsleyerek kitapları daha sanatsal hâle getirmeyi, çekici bir görünüme kavuşturmayı amaçlamışlardır. Şah Kulu (öl. 1556) ve Kara Mehmet Çelebi (öl. 16. yy.) önemli tezhip sanatçılarımızdandır.

Ebru da İslam dünyasında önem verilen sanat dallarından biridir. Bu sanat; kitre ve kola gibi yapıştırıcılarla yoğunlaştırılmış su üzerine neft yağı ile sulandırılmış yağlı boya damlatılarak icra edilir. Ebru, kâğıt üzerine yapılan bir süsleme sanatıdır. Önemli ebru sanatçılarımız arasında Mehmet Efendi (öl. 1773) ve Necmeddin Okyay (öl. 1976)’ı sayabiliriz.

Minyatür; ışık, gölge ve hacim duygusu yansıtılmayan, küçük ve renkli resim yapma sanatıdır. Bu sanat dalıyla uğraşan kişilere nakkaş denir. Minyatür, kâğıt veya deri üzerine sulu boya veya altın suyu kullanılarak yapılır. Minyatürlerde daha çok av törenleri, spor gösterileri, savaş sahneleri, divan toplantıları gibi konular işlenmiştir. Bu sanat dalında temel amaç, kitaplardaki konuların daha iyi anlaşılmasını sağlamaktır. Mehmet Siyahi Kalem (öl. 1732), Levnî (öl. 1732) ve Nigârî (öl. 1752) önemli minyatür sanatçılarımız arasında sayılabilir.

Hat, çizgi sanatı olarak bilinen, güzel yazı örnekleri ile ortaya konulan ve “hat sanatı” denilen estetik emeğin meydana getirilmesidir. Camilerde, saraylarda, evlerde, medreselerde kapı ve duvarlara üzerine oyma taş ve ahşap zemin üzerine levhalar, kitâbeler, mezar taşlarına ve her türlü yazma Kur’an ve diğer kitaplar yazılarak gösterilmiştir. Türk milleti hat sanatında o derecede üstün başarı göstermiştir ki: “Kur’ân-ı Kerim; Mekke’de nâzil oldu, Kâhire’de okundu, İstanbul’da yazıldı” sözünü söyletmiştir.

Hat çeşitleri genelde “altı kalem” olarak izah edilen Kufî, Nesih, Rik’a, Ta’lik, Divanî ve Siyakât çeşitleri bunların kendilerine mahsus türleri ile birlikte anılmıştır. Örneğin, Celi sülüs hattı gibi. Yazı sanatı o derece geliştirilmiştir ki, bin beşyüz kere yazılan bir “ya” harfini diğerlerinde ayırmanın imkânsız olduğu görülmüştür. Yine o kadar zarif ve sanatkârane bir şekilde yazılmıştır ki, Kur’an’ın tamamını içeren yazının kitap hali bir kibrit kutusu hacmi kadar yer tutmuştur. Nitekim Mevlâna Müzesi’nde bu örneği görmekteyiz.

Tezhip süslemek sanatıdır. Kitap kapaklarının içi ve dış yüzeyleri, farklı kabartma ya da düz desen ve motifler deri zemin üzerine işlenmiş, iç yüzeyine ebrulu motif ve desenler, serlevhalar, hatime kısımları aynı şekilde farklı levhalar ya da şekillerle süslenmiştir. ibadet aşkı, Allah ve Peygamber sevgisi tezhipte ortaya konulmaya çalışılmıştır. Ebru sanatı için hazırlanan

Kitre; Ebru için kullanılan suyun, belli bir kıvamda olması için ayrıca karıştırılan maddelerden biridir.

Tezhip sanatı, özellikle çok değer verilen yerlerde kullanılmıştır, Nadide yazma eserlerde, her türlü tarihi eserlerin giriş kapıları, duvar ve kitabelerinde, Sultanları ferman ve tuğralı resmî belgelerinde, muhtelif cilt kapakları üzerine, münyatür tasvirlerde, sandık ve sanduka üzerlerinde, muhtelif kutu ve alet ve araç-gereçler üzerine kısacası sakınca görülmeyen fakat göze hoş gelecek, değerli görülen her şeye yapılmıştır.

Minyatür; küçük ölçekte olan ve çok ince şekilde işlenmiş olan resim sanatına denilmektedir. Bu sanat için nakış, yapan sanatkâra da Nakkaş denilmiştir. Minyatür, daha çok saray ortamını tasvir eden, ya da süslü bir kuş türünü, önemli bir şaheseri temsilen yapılmaktaydı. Yazılan pek çok kitabın içerisinde ya da müstakil tablo şeklinde yapılıyordu. Bir nevi ifade ve anlatım tarzı olarak, aynı zamanda bir sanat çeşidi şeklinde ortaya çıkmıştır.

Atalarımız musiki için “Cana şifa, ruha gıdadır” demiştir. Gönülden gelen Allah sevgisini, peygamber hasretini, hem ilahî hem de beşeri aşk duygusunu musiki yoluyla karşılamışlardır, insanda haya ve edep hissini koruyan, ferah ve huzur bahşeden, tefekkür ve aşka daldıran musiki elbette kıymetlidir. İslam dini insan dinidir. Yani insanlık için ihtiyaç duyulan meşru her şeyi hoş görür, teşvik eder. İslamiyet, asla yasaklayıcı, mutluluğu engelleyen bir din olmamıştır. Neyden, Rebaptan, sazdan, udtan, tamburdan, teften, davuldan kurduma kadar çalınan her aletten bir his ve duygu elde edilmiş, aşkın kaynağına doğru gidilmiştir. Ortak zevk ve mutluluk duygusu, Milli Kül-tür’ün pekişmesine fertler arasında birlikteliğe vesile olmuştur. Yeri gelmiş savaş meydanlarında ordular marşlarla şaha kalkmış, yeri gelmiş ilahilerle insanımız vecde gelmiştir.

Bayram günlerinde, dinî ayin ve zikir ortamlarında, çeşitli ibadetler ifa edildiğinde getirilen tekbirler ile Selâtü’s-Selâmlar toplumları vecde ve heyecana getirmektedir.

İslamiyet, inanç esaslarına ve ahlaki ilkelerine ters düşmemek kaydıyla meşru eğlenmeyi, musiki söylemeyi ya da müsabakaları yani yarışları meşru görmüştür. İşte bundan dolayıdır ki, bu beşeri duygu, “estetik his” diye tarif edilmiştir.

bottom of page